phpKF - php Kolay Forum  
Ana Sayfa  |  Yardım  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
Forumunuz Hayırlı olsun yenilendi

Resim Ekleme

Bu Sayfadaki Bilgiler 04/05/2007 tarihli ve 5651 sayılı
Bu Sayfadaki Bilgiler 04/05/2007 tarihli ve 5651 sayılı "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun" Uyarınca Gerekli Durumlarda İletişim Sağlanabilmesi İçin Eklenmiştir. Lütfen Gerekli Durumlarda Kullanınız... İbrahim uzun Esatpaşa mah 3.demiryollu 1201.sk no:28 menemen/izmir/Türkiye email :Uzun_70@hotmail.com
Forum Ana Sayfası  »  Fıkıh
 »  ABDESTİN SÜNNETLERİ -2

Yeni Başlık  Cevap Yaz
ABDESTİN SÜNNETLERİ -2           (gösterim sayısı: 884)
Yazan Konu içeriği

boşluk

lovepowerman
[lovepowerman]
lovepowerman

Kullanıcı Resmi

Kayıt Tarihi: 13.09.2010
İleti Sayısı: 2.589
Şehir: İzmir
Durum: Forumda Değil

E-Posta Gönder
Web Adresi
Özel ileti Gönder

Konu Tarihi: 16.03.2011- 20:48
Alıntı yaparak cevapla  


Ben derim ki: lakin «el-Hulâsa»da günah tasrih edilmemiş, sâdece âdet haline getirirse mekruh olur, denilmiştir. el-Bahr sahibi de böyle nakletmiştir. Evet bu söz evvelce «et-Tahrir» şerhinden nakletiklerimize muvafıktır. Orada sünnet-i müekkedeyi özürsüz olarak ısrarlı terkeden zemmolunur ve dalâlete nisbet edilir, deniliyordu. Yine beyan etmiştik ki «el-Bahr» sahibi sarahaten şunları söylemiştir: Mezhep sahiplerinin sözlerinden anlaşıldığına göre günah meselesi vacip ile sünnet-i müekkedenin terkine bağlıdır. Sahih olan budur. Şübhesiz üç defa yıkamak nerede meşru olduysa orada sünnet-i müekkededir. Onu ısrarla terkeden günahkâr olur. Velev ki sünnet olduğuna itikad etsin.
Ulemanın hadisdeki tehdidi üç defa yıkamayı sünnet saymayanlara hamletmeleri ise velev bir defa olsun terkedenler hakkındadır. Bununla «el-Bahr» sahibinin söyledikleri mündefi olur. O, bir kimse abdest âzâsını bir defa yıkamakla iktifa ederse günahkâr olmaz, diyenlerin kavlini tercih etmiş, sırf terk ettiği için günahkâr olsa bu te'vile hacet kalmazdı, demişdi.
«en-Nehir» ve diğer kitapların sahipleri de onu tasdik etmişlerdir. Çünkü ısrarsız terk edenler hakkında ulemanın bu te'viline ihtiyaç vardır. İyi düşün!..
Şarih kalbi kanâat getirsin diye ilâh... sözüyle özürsüz ziyadenin de noksan gibi menedildiğine işaret etmiştir. Kalbi kanaat etsin diye üçden fazla yıkamanın caiz olması şüphe veren şeyi bırakıp şübhe vermeyenle amel etmek emrolunduğu içindir. Bunun müvesvis olmayanlarla kayıtlanması icap eder. Müvesvis olan kimsenin ise vesveseyi kesecek şekilde yıkaması şübheye düşüren şeye iltifat etmemesi gerekir. Çünkü vesvese şeytan işidir. Bize şeytana muhalefet ve düşmanlık emredilmiştir. Bunu, güslün farzlarından önce «Tatarhaniyye»den naklen arzedeceğimiz şu mesele te'yid eder:
Bir kimse abdestinin bazı yerlerinde şübhe ederse tekrar abdest alır. Meğer ki, şübhe abdest bittikten sonra gelsin. Yahud şüpheciliği âdet edinmiş olsun.
Şüphe ödet haline gelmişse abdest bitmemiş bile olsa vesveseyi kesmek için onu tekrarlamaz. Abdest üzerine abdest kastiyle sözünden murad; birinci abdest bittikten sonra tekrar bir abdest almaktır. Tatarhaniyye'de Nâtıfî'den naklen şöyle deniliyor:
Abdest alan kimsenin bir uzvu üç defadan fazla yıkaması bid'attır. Ama bu birinci abdesti bitirmeden yıkadığına göredir. Birinciyi bitirir de yeniden abdest alırsa bilittifak mekruh olmaz. «el-Hulâsa»da dahi bunun gibi beyanat vardır.
«el-Bahr» sahibi ittifak iddiasına itiraz etmiş. «es- Sırâc» nam eserde bildirildiğine göre bir meclisde abdestin tekrarlanması mekruhdur, demiştir. Fakat «en-Nehir» sahibi buna cevap vermiş, yukarıda zikri geçen mesele abdesti bir defa tekrarlayana aittir, «es-Sirâc»daki ise birkaç defa tekrarlayanlar hakkındadır, demiştir «es-Sirâc»ın ibaresi şöyledir:
«Bir meclisde abdesti birkaç defa tekrarlamak müsteha değil, bilakis mekruhdur. Çünkü bunda israf vardır».
Ben derim ki: lâkin buna «el-Münyetü'l-Kebîr» şerhindeki şu ifadeyle itiraz olunur: Burada işkal vardır Zira ulema abdestin bizzat maksût bir ibadet olmadığına ittifak etmişlerdir.Onunla namaz,secde-i tilavet ve Mushaf'a dokunmak gibi şer'an maksut bir amel eda edilmediği vakit tâat olarak tekrar edilmesinin meşru olmaması gerekir. Çünkü bizzat maksut bir ibâdet değildir. Binaenaleyh hâlis israf olur.
Ulema, secde-i tilavet maksut bir ibâdet olmadığı için müstakilen onunla ibadet meşru değil; mekruh olur, demişlerdir. Bunun meşru olmaması ise evleviyette kalır.
Ben derim ki: İbnü'l-İmâd'ın «Hediye» nâmındaki kitabında söyledikleri de bunu te'yit eder. O şöyle diyor: «el-Mesâbih» şerhinde beyan edildiğine göre abdest tazelemek ancak ilk abdestle namaz kılana müstehab olur.
«eş-Şir'a» ile «el-Kınye»de dahi böyle denilmiştir. Bunun muktezası namaz gibi bir ibadet eda edilmedikçe meclis değişse bile abdest üzerine abdest almanın mekrûh olmasıdır. Lâkin Abdü'l-Ganî Nablusî şunları söylemiştir:
«Hadîsin mutlak olan ifadesinden anlaşılıyor ki. namaz yeya meclis değişmesi gibi bir fasıla olmasa dahi abdest tazelemek meşrudur. Meşru olan bir şeyde israf yoktur». Ama abdesti üçüncü veya dördüncü defa tekrarlarsa meşru olması için mezkûr fasılalardan birinin bulunması şarttır. Aksi takdirde sırf israf olur..
Şârihin beis yoktur sözü abdest üzerine abdestin mendup olduğuna işarettir. Zira nur üzerine nurdur. Bu kelime ekseriyetle terki evlâ mânâsında kullanılırsa da bazen mendup mânâsında kullanıldığı da vardır. Bunu «el-Bahr» sahibi de tasrih etmiştir.
Zulmetmiş olur hadîsinden murad; izahımızın başında naklettiğimiz «Bu benim ve benden önceki peygamberin abdestidir. Bunu ziyade ve noksan yapan muhakkak tecavüz ve zulmetmiş olur» hadîs-i şerifidir.
Şârih «Bununla beis yoktur» tabirine itiraz edenlere cevap vermiştir. Filhakika Resûlüllah (s.a.v.)'ın bunu ziyade yapan, buyurmakla neyi kasdettiği hususunda muhtelif kaviller vardır. Bazıları bu çizilen sınırın ötesini yıkayan tecavüz ve zulüm etmiş olur, demişlerdir. Fakat bu söz Peygamber (s.a.v.)in: «Sizden kim alnının sakarlığını uzatabilirse bunu yapsın» hadîsi ile reddedilmiştir. Hadis-i şerif «el-Mesâbihttedir. Sakarlığın uzatılması çizilen sınırın üzerine ziyade etmekle olur. Birtakımları abdest azasından başkasını yıkayan zulmetmiş olur, demiş; bazıları da bu sayıdan ziyade yıkar veya noksan bırakırsa mânâsına almışlardır. İşte sahih kavle göre burada zulüm ve tecavüz fiil değil, itikat mânâsına hamledilmiştir. Hatta bir kimse üç defa yıkamanın sünnet olduğuna itikad ederek. ziyade veya noksan yaparsa kendisine bu tehdit varit değildir. «el-Bedâyı'»da da böyle denilmiş, «Hidaye»de ise yalnız bu kadarı ile iktifa edilmiştir.
Hadîs-i şerifte leff-i neşr-i müreddep vardır. Çünkü tecavüz ziyadeye, zulüm noksana râcidir.
Ben derim ki: «Bedâyı'»de sarahaten bildirilmiştir. Üç defa yıkamanın sünnet olduğuna itikad ederek yapılan ziyade ve noksan mekruh değildir. Onun için yine «Bedâyı'»de israf ve takdiri terketmek mendubtur. denilmiştir. Tatarhaniyye'nin mekruh değildir; meğer ki ziyadenin sünnet olduğuna itikad etmiş ola, sözü de buna muvafıktır. Ama bu söz yukarıda geçen bir kimse bir defa yıkamakla yetinir ve bunu âdet edinirse günahkâr olur. ifadesine muhalif olduğu gibi, biraz ileride gelecek olan israf, kerahet-i tahrimiye ile mekruhtur.
Üçden fazla yıkamak da israfdan sayılır, sözüne dahi muhaliftir. Bundan dolayıdır ki «Fethü'l-Kadîr» ve diğer kitaplarda hadisdeki tehdidi ziyade ve noksanın sünnet olduğunu ittikad mânâsına olan kavil üzerine şu sözlerle mesele tefri' edilmiştir:
Bir kimse abdest üzerine abdest kasdiyle yahut şübhe anında kalbine kanâat gelmesi için ziyade yapar veya bir hacetten dolayı noksan bırakırsa bunda bir beis yoktur. Bu tefrikin mânâsı şudur: bir kimse sahih bir maksadı olmaksızın abdesti ziyade ve noksan yaparsa mekruh işlemiş olur. Velev ki üç defa yıkamanın sünnet olduğuna itikad etmiş olsun.
«el-Hilye» sahibi dahi bunu tasrih etmiş, acaba sahih bir maksadı olmaksızın bir kimse üçden fazla yıkarsa mekruh olur mu? Zâhire göre evet olur, çünkü israftır demiştir. Herhalde «Bedâyı'» ile diğer kitabların beyanlarını birleştirmek ihtiyacı vardır. Bunların arasını bulmak, yukarıda arzettiğimiz vecihle şöyle olur:
Bir kimse bu işi bir defa yaparsa sünnet olduğuna itikad etmemek şartiyla mekruh sayılmaz. Âdet haline getirir de ısrarla yaparsa üç defa yıkamanın sünnet olduğuna itikad etse bile mekruh olur. Ancak sahih bir maksadla yaparsa o başka.
Benim âcizâne anlayışım budur.
Şârihin ihtimalki keraheti tenzihiyedir sözü «el-Bahr» daki itiraza cevabtır. İtiraz şudur:
Fukahanın: abdest üzerine abdest almayı niyet ederse, bunda bir beis yoktur, demeleri «es-Sirâc» taki abdestin bir mecliste tekrarı mekruhtur, sözüne muhaliftir. Bunu meclisin değişmesine hamletmek de hakikatten uzaktır. Cevabın hâsılı, kerâheti tenzihiye hamletmektir. Bu kerahet ulemanın beis yoktur tâbirine muhalif değildir. Çünkü beis yoktur tabiri ekseriyetle terki evlâ mânâsında kullanılır.
Ben derim ki: bu cevap söz götürür. Zira evvelce arzettiğimiz vecihle ulema abdestin tekrarını nur üzerine nur diye ta'lil etmişlerdir. Binaenaleyh beis yoktur tabiri, terk-i evlâ değil mendup mânâsına kullanılır. En iyisi «en-Nehir»den naklettiğimiz cevapdır ki o da mekruh olan tekrar bir mecliste birkaç defa yapılan tekrardır.
Şârihin «Hatta Kuhistâni'de ilâh» sözü cevabda ilerlemedir. Ama bu söz aşağıda gelecek olan israf, nehir suyunda bile olsa mekruhtur, ifadesine muhaliftir. Onun için teemmül et diyor. Sözün tamamı ileride gelecektir. Şöyle de diyenler vardır: şârih câiz demiş, onunla mekruha şâmil olan umumî bir mânâ kastetmiştir. «el-Hilye»de «İbn-i Hacib»in «Usul»ünden naklen câiz kelimesi bâzen şeriatta memnu olmayan şeylere ıtlak edilir. Bu ise mübah, mekruh, mendup ve vacibe şâmildir, deniliyor. Lâkin zâhire göre murad; tenzihen mekruh olmasıdır. Çünkü tahrimen mekruh şer'an lâzım bir şekilde memnudur.
METİN
Onuncusu başın bütününe bir defa kaplama mesh yapmaktır. Bunu terkederek yapmaya devam eden kimse günahkâr olur.
İZAH
Musannıf bir defa yerine «el-Münye»de olduğu gibi bir su ile dese daha iyi olurdu. Çünkü «Fethü'l-Kadîr»de şöyle deniliyor:
İmam Hasan'ın «el-Mücerred»deki rivayetine göre Ebu Hanîfe bir kimse bir su ile üç defa mesh etse mesnun olur demiştir. Hadîslerin aralarını bulmak için İmam Şafiî'nin üç defa mesh rivayeti ile istidlâl etmesi «Hidâye» ve diğer kitablarda buna hamledilmiştir. Burada su birinci defada müsta'mel olur. Şu halde tekrar nasıl mesnun olabilir, şeklinde bir sual varid olamaz. Zira «el-Münye» şerhinde ulema su uzuvdan ayrılmadıkça müsta'mel olmayacağına ittifak etmişlerdir, denilmiştir.
Başı kaplayarak meshetmek dahi sünnettir. Nitekim Fethü'l-Kadîr sahibi Kemal İbn Hümâm da katiyetle buna kâil olmuş, sonra «el-Kınye»den şunu nakletmiştir:
«Bir kimse özürü yokken kaplama meshi devam üzere terkederse günahkâr olur». Kemal İbn Hümâm, günahkâr olması herhalde sünnetten yüz çevrildiği için olacaktır, demiştir.
Zeylaî diyor ki: «Ulema meshin nasıl yapılacağı hususunda da söz etmişlerdir. En iyisi avuçlarını ve parmaklarını başının ön tarafına koyarak bütün başı kaplayacak şekilde arkaya doğru çekmek, sonra ikı parmağı ile kulaklarını mesh etmektir. Bazıları: su müsta'mel olmasın diye başparmakları ile şehadet parmaklarını ve avuçlarını açarak mesheder. Sonra parmakları ile kulaklarını, avuçları ile de başının yanlarını mesheder, demişlerse de Kemal ibn Hümâm «Fethü'l-Kadîr»de: bunun sünnette aslı yoktur. Çünkü su uzuvdan ayrılmadan müsta'mel hükmü sabit olamaz, kulaklar da baştandır, demiştir.
TENBİH: Bir kimse üç ayrı su ile üç defa başına meshetse. bazıları bunun mekruh, bazıları bid'at olduğunu söylemiş, bir takımları da, bunda bir beis yoktur demişlerdir. «el-Haniyyea'de: mekrûh değildir, sünnet ve edeb de olamaz deniliyor ki «el-Bahr» sahibi «Evlâ olan budur. Zira kerahatine delil yoktur» demiştir.
Ben derim ki: lâkin «el-Münye» şârihi mekruh olmasını daha şayanı kabul görmüştür. Ben de «el-Bahr» üzerine yazdığım derkenarda onu te'yid eden şeyler söyledim ve şöyle dedim:
Bizim imamlarımıza göre başa meshin bir defa yapılacağı Peygamber (s.a.v.)'in fiili ile sabit olmuştur. Üç defa mesh bir ziyadedir. Resûlüllah (s.a.v.): «Her kim bundan ziyade veya noksan yaparsa tecavüz ve zulmetmiş olur» buyurmuştur. Hadîsdeki işaret Peygamber (s.a.v.) in fiili ile sabit olan meshinedir. Kitabımızın metninde bunun yasak edilen şeylerden olduğu bildirilecektir.
METİN
Onbirincisi velev başından artan su ile olsun. kulaklarını beraberce meshetmektir. Lâkin sarığına dokunmuşsa mutlaka yeni su kullanması gerekir.
İZAH
Kulaklardan maksad içleridir. Kulak içleri şehadet parmaklarının içleriyle, dışları da başparmakların içleriyle meshedilir. Kulaklara meshederken sağdan başlamak yoktur. «el-Hulâsa»da abdest olan kimse kulakları için yeni su kullansa iyi olur, deniliyor. Bunu Molla Miskin Ebu Hanîfe'den bir rivâyet olarak zikret niştir.
«el-Bahr» sahibi: «Bundan şu anlaşılır ki, Şafiî ile bizim imamlarımız arasındaki hilâf yeni su kullanmayarak elinde kalan ıslaklıkla mesheden kimsenin sünneti yerine getirmiş olup olmaması hususundadır. Bize göre sünneti yerine getirmiş. ona göre getirmemiş olur. Ama elinde ıslaklık olduğu halde yeni su alırsa bilittifak sünneti yerine getirmiş olur» demiş. «en-Nehir» sahibi de onu tasdik etmiştir.
Ben derim ki: bu sözün muktezası kulakları yeni su ile meshetmenin evlâ olmasıdır. Bu da hilâfa riâyet ederek sünneti bilittifak yerine getirmiş olmak içindir.
Şârihin Şürunbulâli ile «el-Burhan» sahiblerine uyarak velev tabiri ile ifade ettiği sözün mânâsı budur. Bu mesele Molla Miskîn'in Ebu Hanîfe'den naklettiği rivâyete dayanır. Lâkin sair metinlerin baştan ortan su ile diye kayıtlamaları bunun hilafını ifade etmektedir.
«Hidâye» şârihlerinin takrirleriyle diğer şârihlerin sözleri de böyledir. Onlar Peygamber (s.a.v.)'nin fiiliyle istidlâl etmişlerdir. Resülullah (s.a.v.) bir avuç su alarak onunla başını ve kulaklarını meshetmiş. Bir delilleri de «Kulaklar baştandır...» hadîsidir. Resûlüllah (s.a.v.) ın kulakları için yeni su kullandığını bildiren rivayet için ise şu cevabı vermişlerdir: Hadîslerin aralarını bulmak için bu hadîsi başını kaplayarak mesh etmeden elindeki ıslaklık bitmiştir, mânâsına hamletmek gerekir. Yeni suyu sünneti yerine getirmek için almış olsa bu te'vile hacet kalmazdı.
«el-Mirac»da Habbaziye'den naklen şöyle deniliyor: Başın her kısmı için yeni su kullanmak sünnet değildir. Binaenaleyh kulaklarda da sünnet değil hatta evleviyetle sünnet değildir. Çünkü bunlar başa tabidir.
«el-Hilye» de: bize ve İmam Ahmed'e göre kulaklarda sünnet baştan ortan su ile meshedilmektir. İmam Malik ile Şafii ve bir rivayette İmam Ahmed buna muhaliftir, denilmiş; Tatarhaniyye'de kulakları baştan artan su ile meshetmek sünnettir. Onlar için yeni su olmaları şeklinde beyanda bulunulmuş; «Hidâye» ile «Bedâyı'»de de kulakları da başta kullanılan su ile meshetmenin sünnet olduğu bildirilmiştir.
Aynî: «Hidâye» şerhinde başı bir su ile kaplayarak meshetmek sünnettir, ama kulaklarsız bu sünnet tamam olamaz, zira kulaklar baştan sayılmışlardır, diyor,
«Dürer». şârihi Şeyh İsmail ise, bir kimse Şafii'nin dediği gibi kulakları yeni su ile ayrıca meshetse başla kulaklar iki asıl olurdu. Bu ise caiz değildir, demiştir. Bunlardan anlarsın ki, şârih, velev tabiriyle bütün metin ve şerh sahiblerinin yürüdüğü meşhur rivayet yoluna aykırı hareket etmiştir.
Sarığına dokunmakla yeni su aması lazım gelmesi ihtimalki elinde ıslaklık kalmadığına hamledilmiştir.
«Fethü'l-Kadîr»de ıslaklık kalmazsa yeni su almaktan başka çare kalmaz, deniliyor. Şöyle de denilir: Mutlaka yeni su kullanmak lâzımdır. Çünkü sarığına dokunmakla su uzuvdan ayrılmıştır. O ıslaklığa müsta'mel hükmü verilir. Buna göre bir kimse başını iki eliyle meshederek kulaklarını meshetmeden ellerini kaldırırsa mutlaka yem su alması gerekir, demek icab eder. Velev ki ıslaklık bâki olsun. İyi düşün!..
METİN
Onikincisi nâssta zikredilen tertibe riayettir. Şafiî (r.a.)'ye göre tertib farzdır. Ondan delil istenir.
İZAH
Nâssdan murad; abdest âyetidir. Burada «Kenz» ve diğer kitablarda beyan edilen nâssın usuli fıkıhda beyan edilen nâss olmadığına işaret vardır Maksad mezkûr âyettir. Çünkü âyet-ı kerimede tertibe delâlet yoktur. Ondan delil istenir. Sözünün mânâsı, tertibin farz olmadığı hususunda bizim delile ihtiyacımız yoktur; demektir. Çünkü asıl farz olmamasıdır. Farz olduğunu iddia edenlerden delil istenir. Delil de yoktur. Tertip Peygamber (s.a.v.)'in fiilinden öğrenilmiştir. Binaenaleyh biz de onun sünnet olduğuna kaliliz. Bunu «el-Bahr» sahibi ifâde etmiştir.
METİN
Onüçüncüsü muvâlâttır. Muvâlât özür bulunmadıkça birinci uzuv kurumadan ikinciyi yıkamak veya meshetmektir. Hatta abdest alan kimsenin suyu biter de su aramaya giderse sahih kavle göre bunda bir beis yoktur. Gusül ile teyemmüm de bunun gibidir.
İmam Malik'e göre muvâtât farzdır. Â'zâyı ovuşturmak, israfı terketmek, suyu yüze çarpmamak ve kadının fercinin dış kısmını yıkaması da abdestin sünnetlerindendir.
İZAH
Muvalât veya vilâ' lügatta birbiri arkasından gelmek demektir.
Istılahda ise Zeylaî'nin tarifine göre birinci uzuv kurumadan ikinciyi yıkamaktır. Haddâdî bu tarife mutedil havada, mutedil bedenle ve özür bulunmaksızın kayıtlarını ziyade etmiştir. Ekmel «Tekrir» nâm eserinde muvâlatı «Mutedil havada araya bir uzvun kuruması girmeksizin abdest fiillerini peş peşe yapmaktır» diye tarif etmiştir. Bu tarifin zahirine bakılırsa ikinci uzvu yıkadıktan sonra birinci uzuv kurumuş olsa muvalât yoktur. Birinci kavle göre muvâlât vardır. el-Bahr sahibi, «evlâ olan budur» demiştir.
«en-Nehir»de ise zâhire göre bu muvalât olmaz. Çünkü «Mirâc-ı Dirâye»de Hulvânî'den naklen: «Ayakları yıkamadan âzayı kurutmak muvalâtı terketmek olur» denilmiştir. Binaenaleyh Zeylaî'nin ifadesindeki ikinci tabiri birinciden sonraki mânâsına hamledilir. Yani ikinci tabiri ile yalnız birinciyi takip eden değil, birinciden sonraki bütün uzuvlar kastedilir. Bunun ne kadar itibardan uzak bir te'vil olduğu meydandadır. Çünkü «Sirâc»da beyan edildiğine göre muvalâtın sınırı sonraki uzuv yıkanmadan öncekinîn kurumamasıdır.
«el-Münye» şerhinde: «Muvalât her uzvu öncekinin ardından yıkamak ve aralarına önceki kuruyacak kadar fasıla vermemektir» deniliyor. Yine âşikârdır ki yukarıda Hulvânî'den nakledilen rivayet her iki tarife uymaktadır. Ve ikinci târifi birinciye hamletmek aksini yapmaktan daha makbuldür.
Ekmel'in tarifindeki, araya bir uzvun kuruması girmeksizin tabirinden sonraki uzvu yıkamadan önceki kurumaksızın mânâsı kasdedilerek bu tarif birinciye yani Zeylaî'nin tarifine hamledilir. «Gurarû'l-Efkâr» sahibi dahi «Muvalât bir uzvu önceki kurumadan» yıkamaktır» demiştir. Şarihin sözü de buna hamledilir. Buna delil İbn Kemal Paşa'ya tabi olarak «veya mesh etmektir» demesidir. Çünkü bu söz mesh üzerine meshe şâmil olduğu gibi başa mesh etmeye de şâmildir. Binaenaleyh ibaresindeki ikinciyi hakikat olmak üzere birinciden sonra gelen bütün uzuvlara hamletmek mümkün değildir. Bunu anlamalısın!..
Evet... «en-Nehir» sahibinin tuttuğu hareket hattı Dürer'in tarifinden anlaşılmaktadır. Şu da var ki muvalâtı, Bedayı' sahibi; «Abdest esnasında abdestten olmayan şeylerle meşgul olmamaktır» diye tarif etmektedir. Şüphesiz bu tarif yukarıki iki tariften bir vecihle daha eammdır. Sonra şöyle demiştir: Bazılarına göre muvalât, abdest esnasında bir uzuv kuruyacak kadar durmamaktır.
Ben derim ki: bunu yukarıkinin izahı saymak mümkündür. Murad:bir uzvun hakikaten kuruması yahut kuruyacağı kadar durmasıdır. denilir. Böylece meshin zikri de yerinde olmuş olur. Ve bir kimse sargı üzerine veya başına yaptığı mesh ile sonraki uzuv arasında yıkanan bir uzuv kuruyacak kadar dursa muvalâtı terketmiş olur. Ulemanın muvalatı teyemmümde de itibara almaları bunu te'yid eder, Nitekim yakında görülecektir. Halbuki onda yıkamak yoktur. Bu izâhatı ganimet bil!...
Gusül ile teyemmümde de muvalâta riayet sünnettir. «Fethü'l-Kadir» de abdestin sünnetlerinden olmak üzere mazmaza ile istinşak arasında tertibe riayet başa meshederken ön taraftan başlamak, el ve ayak parmaklarını yıkarken parmakların uçlarından başlamak sıralanmış. «el-Mevahib» de tertibin yerim her uzva sağdan başlamak ve boynunu meshetmek zikredilmiş, sonra bu dört şeyin müstehap olduğunu, söyleyenler de vardır, denilmiştir. Oğuşturmak, eli yıkanan uzvun üzerinden geçirmektir. «Fethü'l-Kadir» sahibi bunu mendubâttan saymıştır. Bu hususta «el-Bahr» ve «en-Nehir» sahibleri ona tâbi olmamışlarsa da musannıf ileride ona tâbi olacaktır. «Fethü'l-Kadîr» sahibi israfı terk etmeyi de mendup saymış ve bu hususta da kendisine tâbi olan bulunmamıştır. Hatta «en-Nehir» sahibi bunun zayıf bir kavil olduğunu bildirerek: «Bu, sünnet-i müekkededir. Zira israf mutlak surette yasak edilmiştir» demiştir. Tamamı ileride gelecektir.
«Fethü'l-Kadîr»de suyu yüze çarpmamanın da mendup olduğu bildirilmiştir.
Musannıf, Zeylai gibi çarpmanın mekruh olduğunu sarahaten söyleyecektir. «el-Bahr» sahibi: «Suyu yüze çarpmamak edeb değil, sünnet olur» demiş. Lâkin «en-Nehir» nam eserde: «Suyu yüze çarpmak tenzihen mekruhtur» denilmiştir.
Şarihin ferc meselesini kadınla takyit etmesi söz götürür. Filhakika «el-Münye»de istinca abdestin sünnetlerinden sayılmış, «en-Nihaye»de ise istinca: abdestin sünnetlerindendir. Hatta en kuvvetlisidir. Çünkü o hakikî pisliği gidermek için, diğer sünnetler ise hükmi pisliği gidermek için meşru olmuşlardır, denilmiştir. «Bedâyı'»de abdestin sünnetleri birkaç kısma ayrılmıştır.
Birinci kısım abdestten önce; ikincisi abdeste başlarken; üçüncüsü abdest esnasındadır. Taşla taharet birinci kısımdan, su ile istinca ikinci kısımdan sayılmıştır.
Kaynak:Goldsoft Yazılım

http://www.lovepowerman.net/
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası  »  Fıkıh
 »  ABDESTİN SÜNNETLERİ -2

Forum Ana Sayfası

Forum Yazılımı:   php Kolay Forum (phpKF)  ©  2007 - 2010   phpKF Ekibi

Love Power Man

 RSS Beslemesini Görmek için Tıklayın   RSS Beslemesini Google Sayfama Ekle   RSS Beslemesini Yahoo Sayfama Ekle